8 Mayıs 2010 Cumartesi

Safa Özçiçek anısına...

Bu 'ölüm' o kadar garip ve korkutucu birşey ki, 20li yaşlarınızda bile olsanız sahip olduğu gücün hafife alınmaması gerekiyor. Ölüm küsleri barıştırıyor, ayrılanları / dağılanları kavuşturuyor, kaybedenlere kazandırıyor kimi zaman. Fakat bedel olarak alıyor bir canı; zamansızca, fütursuzca...

Yaklaşık 1 saat önce odama girip bilgisayar başına oturduğumda uzun süredir görmediğim ve çok sevdiğim 2 arkadaşımın bana mesaj attığını gördüm. Onlardan aldığım mesajın sevinci mesajı okuyana kadar sürdü: "Dershanedeki Safa ölmüş... Trafik kazası...". Birkaç saniye içinde ayak parmaklarımın ucundan başlayan karıncalanma tüm vücudumu sardı, sonra birkaç damla halinde dışarı çıkmak için gözlerime iyice baskı yaptı.

Safa'yı lise son sınıfta gittiğim, küçük (hatta hepimizin aile gibi olduğu) ve tüm okul arkadaşlarımın "Dimes" diye dalga geçtiği Bides Dershanesi'nde tanıdım. Öyle çok samimi değildik, hatta o kadar samimi değildik ki; modern çağın arkadaşlık hukukundaki en büyük (!) gerekliliği olan Facebook'ta bile eklememişiz birbirimizi. Oradan ayrılıp üniversiteye geldikten sonra onu hep ağzı kulaklarına varan gülüşü, ders aralarındaki onu bunu çekiştiren geyik muhabbetleri ve tüm dünyayla t**ak geçen umursamaz tavrıyla hatırladım. Kendi halinde takılan, zararsız, öyle iyi bir adamdı işte.

"Trafik kazası...", bunu okuduğumda oturup düşününce çıkarımını 1000 kez yapabileceğim hiç aklıma gelmeyen birşeyi anladım: Hayat bu kadar basit ve pamuk ipliğine bağlı. İnsan doğuyor, büyümeye başlıyor, annesinin en sevdiği oluyor, ailesi onun iyiliği ve refahı için elinden gelenin de ötesini yapıyor ve verilen tüm emek, sevgi, yaşanan güzel zamanlar ve geleceğe dair umut 20'li yaşların başına gelindiğinde bir "Trafik kazası..." herşeyi bir karadelik gibi içine çekip yok edebiliyor.

Eminim ki Safa mükemmel bir insan, eşsiz bir kahraman, rakipsiz bir hayırsever falan değildi. Kendi halinde takılan, zararsız, öyle iyi bir adamdı işte. İnsandı herşeyden evvel, 20'li yaşlarının başındaydı. Daha önünde uzun bir ömür olmalıydı. Hatalar yapabilmeliydi mesela, gerekirse dünyadaki en pis, en saçma şeyleri yapabilmek için fırsatı olmalıydı. Deneyip yanılarak doğruyu yanlışı görebilmeli, ayırt edebilmeliydi. Fakat hayat o kadar basit ki, varoluşsal bir hakkın tabii varlığını yine basit bir "Trafik kazası..." yokluğa çeviriveriyor.

Başta söylediklerime gelirsem, Safa'nın zamansız vefatı bana hatırlamam gereken birşeyi hatırlattı ve öyle 3 gün sonra etkisi geçecek birşey değil: Boşvermeyeceksin hiçbirşeye. Eline geçen tek hakkı sonuna kadar, dilediğin gibi kullanacaksın. Yani Nazım'ın dediği gibi:

"Yaşamak şakaya gelmez,

büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın


bir sincap gibi mesela,


yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,


yani bütün işin gücün yaşamak olacak.



Yaşamayı ciddiye alacaksın,


yani o derecede, öylesine ki,


mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,


yahut kocaman gözlüklerin,


beyaz gömleğinle bir laboratuarda


insanlar için ölebileceksin,


hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,


hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,


hem de en güzel en gerçek şeyin


yaşamak olduğunu bildiğin halde.



Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,


yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,


hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,


ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,


yaşamak yanı ağır bastığından. "



Ben bu yazıyı Safa'ya yazmayı hakeden belki de en son insanım, sonuçta öyle aman aman tanışmıyoruz. Fakat bunları yazmamın altındaki amaç; hayatımın önemli bir bölümünde sıkça gördüğüm, benimle aşağı yukarı aynı yaşta gencecik bir insanın hayatı sonlandığı için en azından bunu haketmesiydi. Kendi çapımda birşeyler yapmalıydım.

Mekânın cennet olsun Safa...

2 yorum:

  1. yazıyı yazman büyük incelik ama keşke Safa'mızı tanımış olsaydın.
    Eğer tanımış olsaydın Safanın nasıl mükemmel bi insan olduğunu, eşsiz bi kahraman olduğunu, karşısındakinin kim olduğuna aldırmaksızın sadece iyilik yapmak için çabalayan nasıl güzel bir melek olduğunu görebilirdin. hatta ona her baktığında şükrederdin bu kadar güzel bi insan nasıl olur diye hayret edip. Safayı tanımış olmak bence büyük bi şans.Keşke hayatının her anında yanında olabilseydim:(

    Nur içinde yat Safam...
    SENi ÇOK SEVİYORUM...

    YanıtlaSil
  2. Yazına bugün denk geldim ve onu tanımış olmanı okadar çok istedim ki... Tanıyor olsaydın onu bilir yaşar ve gerçekte içinin ne kadar benzersiz olduğunu görürdün. Safam içi dışı bir olan iyilik düşünen eşsiz bir insandı. Keske benim gibi her anını onunla geçirebilecek kadar şanslı olsaydın sende. O kadar güzel bir duyguydu ki onu tanıyamamış olan bir insanın bile böyle güzel yazıyor olması. Benim gördüğüm gibi onu görmüş olmanı dilerdim. Yazını okumak değişik duygular uyandırdı içimde her saniye daha fazla hissediyorum ne kadar eşsiz ve iyi bir insan olduğunu Safa'mın.
    Teşekkürler.

    YanıtlaSil