11 Eylül 2010 Cumartesi

Referandum'un R'si



Malum son haftalara doğru feysbuktan emesene, internetin her türlü ortamında referanduma dair tartışmalar / videolar / yazılar paylaşılmıyor, adeta kusuluyor. Zaman zaman ben de feysbukta bu "Evet / Hayır" meselesinin Erkan Yolaç programına dönmesinden dolayı olan büyük rahatsızlığımı dile getirmiştim. O yüzden bu yazı artık bunu yeniden dillendirmekten ziyade, sıkı 'Evet'çi ve 'Hayır'cıların tabiriyle "13 Eylül sabahı bambaşka bir Türkiye'de uyanacağımız" iddia edildiği için referanduma dair hasbelkader bireysel fikrimi (bir hukukçu kadar anlayabilmek çok zor, haliyle) ve birkaç eleştiriyi içermektedir. Bertaraf olmamak adına...

"Bazı" 'Hayır'cılara:

Öncelikle bazı "Atatürk ilke ve inkılaplarını savunan, vatanperver, AKP Anayasası'na Hayır!" diyenleri yıllardır neden bir konuda bu kadar direndiklerine dair anlayamıyorum: Bu siyasi olmasından çok hukuki bir mesele! RTE ile, AKP ile, Bilal'in gemiciği ile alakalı bir konu değil. Her seferinde AKP'nin 8 yıldır memleketi ne kadar soyduğunu, Tayyip'in "Egemenlik Allah'ındır!" hedesini vurgulamaktan vazgeçilmeli. Bu kadar sığ bakılmamalı en azından. Bir iktidar var ve bir anayasayı oylamaya sunuyor. Bazen gerçekten cehaletle suçlanan AKP seçmeninden daha cehalete batmış olabiliyor bu kesim, hayretler içinde bırakıyor. Daha çok şey var bunlar için söylenecek ama vurgulamak istediğim bu değil. İki tane Tayyip / Fettullah videosundan siyaset öğrenenlerle vakit kaybetmenin alemi yok.

Ne kadar demokratik?

Taslağı inceledim, fakat başta da dediğim gibi hasbelkader. Sonuçta bir üniversite öğrencisinin siyasi / ideolojik yetkinliği ortalamanın üzerinde olabilecekse de işin içine 'hukuk' girince durum farklı oluyor. 26 değişiklik önerisinden hatırladığım kadarını değerlendirmek gerekirse:

Askerin sivil yargıda yargılanmasının önünün açılması gerçekten ülkenin demokratikleşmesine katkı sağlayabilecek bir hamle. Zira çoğumuz biliyoruz ki ordu zaman zaman Türkiye'de ilerlemenin / kalkınmanın önünü kesen kurum olmuştur, maalesef (fazla açmak istemiyorum). Kadınlara / çocuklara pozitif ayrımcılık 'taslakta muğlak görülmesine rağmen' iyi atılım. Diğer maddelere gelince şahsım adına iş biraz değişiyor. Örneğin; ağızlarda sakız olan bir 'Toplu Sözleşme' meselesi var: Güzel güzel anlatılıyor 'şöyle olur, böyle olur' diye. 'Uzlaştırma Kurulu'ndan bahsediliyor. Fakat Teklif Metni'nin 11.maddesinde bir şey çarptı gözüme:

"Ancak, malî ve sosyal haklara iliskin toplu sözlesme hükümleri saklıdır.”

Benim buradan anladığım kabaca şu oldu: Uzlaştırma Kurulu bu konularda istediği / inandığı şekilde özgür karar alabiliyor. Peki bu kurulu kim atıyor / seçiyor? Cevap pek açıklayıcı değil. 5.Madde'de diyor ki:

"Toplu sözlesme hakkının kapsamı, istisnaları, toplu sözlesmeden yararlanacaklar,
toplu sözlesmenin yapılma sekli, usulü ve yürürlügü, Uzlastırma Kurulunun teskili, çalısma
usul ve esasları ile diger hususlar kanunla düzenlenir.”

Tatmin edici gelmekten ziyade keyfi bir kurul yaratıp usul ve esasların sarsılması olarak algıladım bu kararı. Sendikal faaliyetlerin yok denecek kadar azaldığı ve işçilerin mağdur olduğu günümüzde, kalkınmanın esas alınmadığı bir sıcak para politikasını canlandırmak adına işverene / sermaye sahibine "Al da at!" denen bir düzen sezdim.

Anayasa ve HSYK maddelerine şu sebep dolayısıyla çok girmek istemiyorum: Birincisi; demokrasinin esaslarını süreci kolaylaştırmak adına hiçe sayan bir iktidar mı, yoksa tutarsız/samimiyetsiz bir 12 Eylül kalıntısı bürokratik hakimler / savcılar takımı mı? Nereden tutmaya çalışsak elimizde kalır.

'Evet' ya da 'Yetmez ama Evet!' diyenlere saygım sonsuz. Fakat bu anayasanın demokratik olanı ya da daha demokratik bir anayasa olduğunun iddia edilmesine karşılık kafamda (evet, kafamın içinde) şu sorular var:

- Genel ve yerel seçimlerde 2 metre pusula yapmaktan çekinilmezken neden aynısı referandumda yapılmıyor da 26 madde tek tek oylanmıyor? Neden aylar öncesinden buna dair bir çalışma yapılmıyor da 1982 referandumu tekrarlanıyor?
- Bir yıldır diline "Kürt açılımı"nı dolayan iktidar, çekilen bu kadar acıdan sonra Kürtlere pozitif ayrımcılığın 'anayasal' açılımını neden bu pakete dahil etmedi?
-Geçici 15.madde kaldırılacak deniyor. MGK'nın tek yaşayan üyesi maaşallah 'domuz' gibi olmasına rağmen 93 yaşında olduğu için yaş haddinden yargılanamayacak. Neden bunu sadece kaldırmak yerine daha kapsamlı bir madde üzerinde çalışılmadı?
- Türkiye sadece Türk, Kürt ve Alevilerden mi oluşuyor? "Yaradanı yaradandan ötürü seven" sayın Başbakan neden gayrimüslimlere dair bir temennide bulunmadı? Neden onlar bu oyuna dahil değil? Referandumda gelecek oylar adına neden '6-7 Eylül rezaleti' unutuldu?
-Elif Şafak, Orhan Pamuk gibi dünyaca ünlü yazarları mağdur eden, hatta Hrant Dink'i 'öldüren' TCK 301.Madde neden hala kaldırılmadı?
-12 Eylül'ün ve Marmaris'te oturanın ürünü YÖK neden hala var? Neden alternatifi geliştirilmiyor?
-Tüm bunlar adına birşeyler yapılabilmesi için zemin hazırken (bkz: Kürt açılımı, Başbakan'ın demeçleri, YÖK ile ilgili hükümetin görüşleri ve planları) neden bunların yeni anayasada da durması planlanıyor? Neden daha iyisi için beklemek zorundayız, "Daha iyisini yapana kadar en iyisi bu"?
Tahminen:

44 milyona yakın seçmenin katılacağını düşünerek, yarın %10'un biraz daha üzerinde bir 'Boykot' göreceğiz, ki bu 'Boykot' içerisinde ikametgâhı başka şehirde olup gidemeyenler de olur. Kalan %90'dan 'Evet' ve 'Hayır' oylarının da %40-50 arasında olacağını, 'Evet'in 'Hayır'a baskın çıkacağını düşünüyorum. Net olarak:
'Evet': %48-49
'Hayır': %40-41
'Boykot': %10 -12
Genel görüş:

"Şu doğrudur, bu yanlış!" gibi birşeyi söylemenin / dikte etmenin yanlış olduğu kanısındayım. 12 Eylül'den sonra bireysel menfaatlerini düşünen bir toplumun bu oylamada çıkarlarını düşünmesi normaldir. Örneğin; 12 Eylül'den çekmiş birisi "Hiçbirşey umurumda değil, askerin yargılanmasını, bedel ödemesini istiyorum ve bunun yapılacağına inanıyorum!" der, bize saygı duymak düşer. O yüzden tüm fikirleri destekçisine göre tutarlı buluyorum, 'Boykot' dahil.

Fakat benim fikrim:

'Evet' hiçbirşeyi değiştirmeyecek, sadece 3.döneminde hırçınlaşan bir 'tek başına iktidar'ın meşruiyetini ve ideolojik kalıcılığını sağlamlaştırmasını izleyeceğiz. Fakat vatan millet çığırtkanlıkları yapanlar gibi de bir felaket senaryosu görmüyorum. Sermaye ve statüko el değiştirecek. Vatandaş yine aynı vatandaş kalacak. Zengin atılımlarıyla zenginleşmeye devam edecek, "işçi işçiliğini bilecek, memur memurluğunu". Af, açılım safsatalarının arasında Kürtler unutulacak, Rumlar'ın fikirleri yine Adalar ve nostaljik filmlere hapsolacak. "Ermeniler bizim kardeşimizdir!" ile "Sünnetsiz Ermeniler!" zihniyeti paralel bir şekilde devam edecek. Peki mevcut anayasa iyi mi? Kesinlikle hayır. Fakat benim taleplerime hala 'tamamen' yanıt vermeyen bir anayasaya neden 'Evet'? Yukarıda yazdıklarıma göre madem aynı kalacak, neden 'Evet'? Neden ideal ya da ideale yakın olana ulaşmak yolunda 'Evet' demeliyim? Neden çekilen bu kadar yoksulluk ve acıdan sonra 8 yıl boyunca 'Evet' diyeceğim bir anayasa hala oluşturulamıyor da 'Hullahop, Evet' demem bekleniyor?

Şu an İstanbul'dayım ve ikametgâhım İstanbul dışında, gitmem zor olduğu için mecburi 'Boykot' etmek durumundayım. Fakat fırsatım olsaydı ve gidebilseydim oyumu kullanırdım. Kılıçdaroğlu, Bahçeli ve bu ülkede sadece kendilerinin söz sahibi olması gerektiğini düşünenlerle aynı safta olmaktan utanmama rağmen oyumu 'Hayır!' yönünde kullanırdım. Çünkü 'ideal' için daha uygun bir konjönktür olamazdı ve hükümet bu fırsatı harcadı.

Yetmiyorsa 'Hayır'.