11 Nisan 2010 Pazar

Daddy's home!

O kadar uzun zamandır yazmıyorum ki, burayı okuyanların artık bezmiş olmaları olasılığı bile var. Malum 2,5 aydır hiçbirşey yazmamışım. Herkes düşünmüştür tabii "Ulan ne maymun iştahlı adam, bi blog açtı, bir iki yazdı sonra gevşedi" şeklinde. Kesinlikle yazmaktan dolayı sıkılmadım, ama tahmin edilebileceği gibi üşendim :)

Üşendim çünkü "komiklik şakalar" o kadar birikmişti ki, bir yerden sonra "Eæææh, kim yazacak?!" dedim kendi kendime. Lâkin geri döndüm çeşitli enstantanelerimle, artık anlatmaya hazırım. Tabii sıkmamak amacıyla keypointler üzerinde durarak mümkün olduğunca kısa tutmaya çalışacağım.

Khğaysiri'nin yiğrlisi olmah:


Efem en son yazımın ardından tam olarak 2 ay 11 gün geçmişti ve son yazımın konusu pek değerli manitam Gülce'nin Amsterdam'a gidişini konu alıyordu. Bundan sonra benim tatil planım ise Kayseri'ye gitmekti ( kız arkadaşımın Avrupa'nın göbeğine giderken benim de Anadolu'nun göbeğine gitmem garip olduğu kadar bir o kadar da trajik). Gülce'yi uğurladıktan sonra Çeto ve Öncü tarafından ben ve BurakYeşil uğurlandık (Tabii yine trajik bir fark olarak Burak Belçika'ya Erasmus'a uğurlanıyordu).

Neyse ki Kayseri'ye sabahın 8'inde vardım. Eskici ve çağlarköksal tarafından karşılandım. Sonra ekibe Serdarşahin'in de katılmasıyla tadından yenmez bir 3 günlük Kayseri gezisi geçirdim. 22 yıllık hayatımda böyle misafirperverlik görmedim, kendimi evim dışında bu kadar rahat hissetmedim diyebilirim. Kayseri gezimin özeti olması açısından gözlemlerimi maddeler halinde anlatayım:

- Boğazına düşkün olan ben, hayatımda ilk kez gösterilen muazzam misafirperverliğin etkisiyle 3 saatte bir update edilen midem yüzünden ilk günden pes ettim. 3 günde 5 kilo aldım ve Kayseri'nin tüm yemeklerini yedim.

- Kayseri beni hayrete düşürdü. Zira yürüyen merdivenli 3 milyon dolarlık üst geçitleri, tramvay hatları, inanılmaz düzenli şehir planlamaları, 20 katlı apartmanları ve siteleri, Erciyes'e uzanan Bağ evleri (godaman bağları), İstanbul'daki pekçok yerden daha iyi bir nargile kafesi ve Talas adındaki eski bir Ermeni mahallesi şehrin hiç beklemediğim unsurlarıydı.

- "Ananın Yeri" diye bir yer var.

- Adem Baba'da tahinli kadayıf ve Ciğerci Mehmet'te ciğer kesinlikle denenmeli.

-"Kayseripark" diye bir alışveriş merkezi var, baya da güzel bir yer. İlginç kısmı, otoparkında bir görevli var ve tek işi girip çıkan arabalara elinde tuttuğu tabelada yazan "Dur / Geç" yazılarını göstermek. Kız istemek için yeterli.

- Memlekette tek bir bar bile yok. İçecek yer arıyorsanız baya zorlanılacağını söyleyebilirim.

- Çağlar Köksal isimli arkadaşımız Abdullah Gül'ün kapı komşusu (Zaten IPhone'u da var).

- Son gün Talas'ta bir kahveye Batak / Okey oynamaya gittik. Gittiğimiz kahve tam bir Kayseri profiliydi. Kahvedekilerin aksanı, sobada kızaran kestanelerin bizimle paylaşılması ve ödenilen hesap ( 15 kadar çay, oraletler ve o kadar ikrama nasıl 4 5 TL ödedik, hala şok içindeyim)! Ayrıca kahvenin sahibi tam bir Ramiz Dayı, yardımcısı da tam bir Tefo'ydu.

Kısacası bu geziden sonra şu karara vardım ki: İstanbul'da yaşasam da kalbim Khğaysiri'nin bir yiğrlisidir! Bundan sonra ne zaman birini görsem "Ortaam N'örüyon?" derim.

"Bırrooğğ!":


2.dönemin başlamasıyla beraber kampüsün içinde varolmak insanı sıkboğaz etmeye başladı tabii. Hem gülcek'in olmaması, hem staj başvurusuydu, kariyer sohbetleriydi gibi etkinliklere doğru dürüst katılmama (ya da katılmaya dair isteksizlik) iyice bunaltmaya başlamıştı. Haliyle vaktin çabuk geçmesi açısından mümkün olduğunca etkinlik kaçırmamaya çalıştım. Mesela;

- 3,5 yıllık okul hayatım boyunca şenlikler hariç en fazla 3 partiye giden ben, bu dönem tek bir parti bile kaçırmadım (hatta ilk kez LifePort'a gittim).

-Okulun ilk haftası hafif bir trafik kazası geçirdim, artık "Kaza yaptık ya!" demedim de demem.

-Mezun olmama 1 yıl kala tam Goddamn nigga havasıyla konuşan bir hocam oldu. En favori cümlesi "Are you with me?" olmakla beraber, "I don't give a shit" ve "What the hell..." söz öbeklerini de tercih ediyor.

-Kaldığım A3 yurdunun gerek kalanları, gerek ziyaretçileri hayatlarını o kadar beraber geçiriyorlar ki bu okul için tehlikeli bir hal aldı. Haliyle orada yeni bir oluşum oluştu: Gebze!
(Bundan daha sonra bahsedeceğim).

-Ezel'de Ramiz Dayı'nın kızının adının "Azad" olması hepimize (başta da bizim Azad'a) travma etkisi geçirtti.

- Çeto artık ipleri elinde tutuyor! Asistan oldu (gurur duyuyorum).

Başka da birşey aklıma gelmedi ama geldikçe yazacağım tabii ki. An itibariyle kopmak yok. Camia'ya geri döndüm :)

1 yorum:

  1. Kayseri deyip de beni anmaman beni çok üzdü veysel söleyim. bu SPS102 discussionda aynı sınıfta olduğumuzu unutmak gibi bişi, bu "ozan, sidar, selimcan.." dedikten sonra seni söylememek gibi birşey, bu okuldan bahsederken a yazdıktan sonra q koymamak gibi bişi, yada bir emonun "shok shekhersin!?!" yerine "çok şekersin!" yazması gibi birşey. Durumun vahimiyetini umarım anlatabilmişimdir. Böyle eğlenceli yazılar çıkaracaksan her hafta en az 3 yazı bekliyorum. Başbakanımızın dediği gibi "en az 3"!

    YanıtlaSil