16 Ocak 2010 Cumartesi

Kırılma noktası


Hayal kurmak; her ne kadar yemek, içmek, karşı cinsle beraber olmakla aynı içgüdüsel kategoride olmasa da bireyin hayata tutunması, yaşayabilmesi için en büyük gerekliliktir. İnsanoğlu her boş kaldığı/kimi zaman kalmadığı zamanlarda sürekli hayal kurar, ileride geçireceği, göreceği zamanların daha iyi, istediği gibi olduğunu zihninde tasavvur eder.

Kimi zaman bireysel refahınız için, kimi zaman "toplumsal iyiye ulaşabilmek" için, kimi zaman ise sevdiğiniz, değer verdiğiniz birinin mutluluğu için hayal kurarsınız. Kurulan hayallerin ölçeği yaşadığınız koşullara, karakterinize göre farklılık gösterir. Kimi hayaller son derece kanaatkârdır, kimi hayaller ise aklın hayalin alamayacağı ölçüde ütopiktir. Fakat ortada yadsınamaz bir gerçek vardır ki; zaman geçtikçe, yaş ilerledikçe, daha doğrusu birey gerçekleri gördükçe/farkettikçe hayalleri de orantılı olarak küçüldüğüdür. Farkına vardığınız her gerçek, hayallerinizin ölçeğini bir derece daha küçültür; farkına vardığınız her bir gerçek, aklınızda beliren bir kırılma noktasıdır.

Açık sözlü olmak gerekirse; çocukluğumdan ergenlik çağımın ortalarına kadar kurduğum hayaller farklılık gösterdi. Mimarlıktan, ataşeliğe herşeyi olmak istedim. Fakat çocukluğumdan beri; farklı yaşam hikayeler, farklı toplumlar ve onları gelenekleri son derece ilgimi çekmiştir. Hayal meyal hatırlıyorum: 10'lu yaşlarımın başında bir gün dünyadaki 6 milyar civarındaki insanın ve binlerce çeşit ırkın oluşturabileceği farklılığı düşündüğümde kendi kendime dehşete kapılmıştım. Lise yıllarına geldiğimde memlekette onlarca farklı kültürün, toplumun, dinin, dilin varolduğu, hepsinden önemlisi bunların memleketin sınırları içerisinde birarada olabildiği için kendimi şanslı hissetmiştim. Buna dayanarak o zamanlar bir hayal kurmuştum: Bundan 15 yıl sonra bir gün umarım Yezidi bir arkadaşım ve Rum sevgilisiyle bir Ermeni meyhanesinde Kürtlerle birlikte eğlenebiliriz.

Tabii memleketin 100 yıllık tarihi bu hayalin elverişliliğini yeterince daraltmıştı. Önce Ermeniler, sonra Rumlar, sonra bir kısım Kürtler. Yezidilerle Süryaniler de kaşla göz arasında kaybolmuşlardı. Yine de umutsuz olmanın alemi yoktu, elde kalanlarla böyle güzel bir ortam tesis edilebilirdi. Aykırı sesler olabilirdi ama herkesin fikri kendineydi. Nihayetinde zorla güzellik olmazdı.

Bu hayalin şimdiye kadar kurduğum en saf hayal olduğunu 3 yıl önce birileri hatırlattı. Hrant Dink'in Şişli'de üzerine gazete kağıtları serilmiş cesedi "Kendine gel lan, yok öyle birşey!" dedirtti bana kendi kendime.

Üzülmüştüm. 50'li yaşlarda bir editörün adam gibi bir ayakkabı giyemeden ölmesine, Anadolu'dan farklı bir kültüre mensup bir insanın daha eksilmesine üzülmüştüm. Fakat yukarıda bahsettiğim hayalimi tuzla buz eden asıl kırılma noktası bu ölümü izleyen olaylar olmuştu. 20, hatta 19 Ocak 2007'de toplam 300bin/400bin (belki de daha fazla) insan Taksim'de, Osmanbey'de "Hepimiz Ermeniyiz!" diye haykırırken, bazıları ise "puahaha bir Ermeni öldü hepimiz Ermeni olduk. Allah Bülent Ersoy'u korusun!" diyebilecek yüzsüzlüğe sahipti. Korkuyorum diye haykıran, neredeyse aman dileyen ve bu ülkeyi "Evet bu topraklarda gözümüz var ama alıp götürmek için değil, gömülmek için" diyebilecek kadar seven bir adamın arkasından Kurtlar Vadisi'nden gördükleri iki komplo teorisinin içine sıkıştıracak kadar basitleşebildiler. Onu arkadan vuranı Türk Bayrağı ile çektiler. Kimileri "1,5 milyon +1, heheheh" diyebildi. O Aydın Doğan'dan, taraflı medyadan dem vuran kıraathanelerin 30 yıllık Ortadoğu uzmanları adamın 2 yazısını okumadan medyanın verdiği "temiz/kirli kanlı" bir cümleyle adamı hain, kansız, bölücü yaptı. İşte bunları gördükten sonra bir hayalim yıkıldı gitti olmamışçasına.

Yalnız birşey söyleyeyim de içimde kalmasın: Hakkaten hepimiz Ermeniyiz! Hakkaten hepimizin kanında bir Ermenilik var. Bazısının babasının anneannesi, bazısının dedesi; hani o Metin diye bildiğiniz dedeniz Mikael, Hasret diye bildiğiniz babaanneniz Heranuş. Çoğumuzun, hem de büyük çoğunluğumuzun 2 3 kuşak üstü "evlatlık". İnanmayan varsa araştırsınlar, rahmetlilerin kimliklerinde "muhtedi" yazıyor mu, yazmıyor mu. Hepimizde ama hepimizde bir "kansızlık" var. Hadi diyelim sizde yok, o zaman yanınızdaki bir arkadaşınızda, öğretmeninizde, müdürünüzde; var! Hele ki İç Anadolu, Akdeniz, Doğu yörelerindenseniz s*çtınız! % 1000 kanınız bozuk arkadaşlar.

Çok az kalmıştı. Bizim bizi farketmemize, bu ülkenin bekasını hep beraber düşünmemize gerçekten çok az kalmıştı. Fakat bir grup; sevdiğini iddia ettiği bu ülkeyi onlardan daha çok seven, daha çok bölünmez bir bütün halinde görmeyi arzulayanları ezip geçtiniz. Kısacası genç neslin geleceğinin içine s*çtınız.

Yazıklar olsun!

( Bu yazıyı çok entel kuntel görebilirsiniz ama içimden ne geldiyse onu yazdım. T**** geçmeyi düşünen varsa da lütfen çekinmeden geçsin. Ne de olsa ağlanacak halimize güldüğümüzün resmidir.)

2 yorum: